GÖKÇEADA
Ana Sayfa
Gökçeada...
Gökçeada Gezi Rehberi
GÖKÇEADA TARİHİ ve COĞRAFİ YAPISI
Gökçeada Resimleri
Gökçeada 'ya Ulaşım
Gökçeada 'nın Enleri
Harita Uydu fotoğrafı Google Earth
Anketler
Gazete Oku
TV İzle
İletişim
Ziyaretşi defteri
Gökçeada --Forum--
ÇANAKKALE ŞEHİTLİĞİNİ 3 BOYUTLU GEZMEK İÇİN TIKLAYINIZ ..!
 

GÖKÇEADA TARİHİ ve COĞRAFİ YAPISI

GÖKÇEADA TARİHİ

       
       Gökçeada tarih boyunca pek çok devletin egemenliğine geçmiştir. Çanakkale Boğazı girişinde kilit bir noktada olmasından dolayı, her zaman cazip bir yer olmuştur. Ada'nın sık sık istilacı devletlerce işgale uğraması nedeniyle gelişme sağlanamamış ve halk zarar görmüştür.  Öyle ki baskı ve sıkıntılardan bunalan halk İstanbul'u fetheden Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet'e heyet halinde giderek himaye talep etmiştir.

        Ada'ya ilk ayak basan kavim Pelaglar (Akalar) olduğu kabul edilir. Sn. Doç. Dr. Halime Hüryılmaz başkanlığında sürdürülen kazı çalışmalarında ortaya çıkan eserler, Ada'mızın tarihinin 5 bin yıl önce başladığını göstermektedir.

      Akalar'dan sonra Mikenler, Persler, Rosenelar, Atinalılar, Sparta, Romalılar, Bizanslar, Venedikliler, Cenevizliler, Osmanlılar, İtalya, Yunan Devleti, ve Türkiye Cumhuriyeti, Gökçeada'ya hakim oldular. Gökçeada genellikle deniz savaşlarıyla hakimiyet altına alınmıştır. Osmanlı'ya ise kendileri başvurarak sığınma talep etmişlerdir. Ada'da bir çok uygarlık yaşamasına rağmen, her savaştan sonra gelen yağmalama ve talandan dolayı bu medeniyetlerin izleri pek kalmamıştır.

1204'te Latinler,


1261 Bizanslılar,
1456'da İmrozlu tarihçi Kritovulos F.S. Mehmet’e teslim eder.
1457-1458 Papa devleti,
1458-1466 Osmanlı,
1466-1470 Venedik,
1470-1770 Osmanlı,
1770-1774 Ruslar,
1774-1912 Osmanlı,
1912 Yunan işgali (Balkan Savaşları), 1920 Yunan işgali (Kurtuluş Savaşı),
1923 Türkiye Cumhuriyeti.

        Hakimiyet süreleri incelendiğinde, 5 asırlık bir süre ile Osmanlı başta gelir.

 

AKALAR DÖNEMİ

    Ada'ya ilk ayak basanların Pelasglar olduğu kabul edilir. Akalar adı verilen bu kavim Asya'dan kalkarak M.Ö. 2000 yıllarına doğru Yunanistan ve Kuzey İtalya'ya yerleştiler. Akalar'ın İtalya'ya giren kolu zamanla daha kuvvetli kavim olan, Rosenalar'ın hücumlarına dayanamayarak bir kısmı dağlık bölgelere çekilmiş, bir kısmı ise Gökçeada'ya gelmiştir. Akalar Gökçeada'da Miken medeniyetini kurdu. Daha sonra Dor istilalarıyla yıkılan Akalar, Anadolu'nun batı kıyılarına yerleştiler. Akalar medeniyette çok geriydiler. Ayrıca ticareti bilmiyor, çobanlıkla geçiniyorlardı. Barbar tabir olunan Akalar önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkıyorlar, insanları öldürüyorlardı. Şehrin tüm surlarını yıkıp evleri işgal ettiklerinden, yöre halkı çareyi kaçmakta bulmuşlardı. Ada'da Akalardan ve diğer şehir devletleri döneminden kalma eserler yoktur. Bunun nedeni, uzun zaman hiçbir devletin Ada'da uzun süre hakimiyet kurup eser verememesidir. Bunların hiçbiri günümüze gelememiştir.


    Akalar Gökçeada'ya geldiklerinde kıyıyı komple taş surlarla çevirdiler, kendilerini koruma altına aldılar. Ada'ya uğrayan gemiler Akalarla çeşitli alışverişler yapıyorlardı. Akalar o devirde para usulünden ziyade mübadele usulünü benimsemiştir. Daha sonra ise para ile alışverişe dönülmüştür. Bu dönemde Gökçeada nüfusu göçler sebebiyle fevkalade artmıştır. Akalar; işgal ettikleri Gökçeada topraklarını sahiplerinden alıp, Aka ailelerine dağıttılar. Bunları da reform adı altında yapıyorlardı.

PERSLER DÖNEMİ

    Perslerin İmparator Darius zamanında İran'daki karışıklıkları önlemesiyle büyük keşifler yaptığı görülür. Persler; Batı Trakya, Bulgaristan ve İskitleri fethetti. Batı Anadolu kıyılarına kadar ilerledi. Makedonya'da Yunanlıları sıkıştırıp onları haraca bağlamaya başladılar. Pers savaşlarının çıkışıyla bağımsızlığını yeniden kazanan Yunanistan eski gücünü toplamak için çaba sarf etmeye başladı. Bu arada Gökçeada'da Pers istilasına uğradı. Pers donanmasına ikmal işlerinden faydalı olan Gökçeada ayrıca haraç ta veriyordu. Bu şekilde vergi vermek tam 42 yıl devam etti. Atina'nın Pers baskısına artık dayanamayıp, Kallias'ı İran'a elçi olarak göndermesi (MÖ.448) üzerine tarihi KALLIAS barışı yapıldı. Bu anlaşmayla Gökçeada Atina'ya bağlandı. Bu anlaşma sayesinde ATTIK-DELOS birliği ile Yunanistan'ın en kudretli şehir devleti oldu. Perslerin kuvvetli ordular ve Harpagos ile Mazares gibi kabiliyetli komutanlar nezaretinde Atina ve dolayısı ile Gökçeada'yı işgal etmeleri hiç de zor olmadı.

ATİNALILAR DÖNEMİ

    Güçlü Pers donanmasının sık sık vurduğu Gökçeada kıyıları güvenli yerleşim yeri değildi. Çanakkale Boğazı'nın girişinde olması stratejik açıdan pek çok devletin ilgisini çekmeye yetmiştir. Sahillerin muhkem mevkilerine, korsanlar, fırtınalara karşı sığınır, ikmal yapar, suyunu alır, üstelik Gökçeada halkını soyarlardı. Bu arada çaldıkları malları aklamak için Gökçeada'daki manastırlara hediye verirlerdi. MÖ.405 tarihinde Ada resmen Atina hakimiyetini kabullenmek zorunda kaldı. Ancak MÖ.405 sonbaharında Atina'nın Sparta ile yaptığı tarihi büyük savaş, Ada'nın kaderini değiştirdi. Donanması yakılarak her tarafı tahrip edilen Atina, mecburen Sparta ile masaya oturdu. Barış koşulları gayet ağırdı. Atina'nın pratikteki varlığı sona eriyordu.


BARIŞ KOŞULLARI:


a) Atina sahip olduğu tüm ülkelerden vazgeçecekti.
b) Gökçeada, Limni, Skiros Sparta idaresine verilecekti.
c) 12 gemi hariç diğerleri Pelepones'e verilecekti.

    Ancak, Makedonya'nın Yunanistan'ı işgal etmesiyle Gökçeada'nın el değiştirmesi sağlandı. M.Ö.393 yıllarında Persler'den yardım gören Atina kendini toparladı ve Kanon Atina'ya bir kurtarıcı gibi döndü. Sparta yönetimindeki Gökçeada tekrar 394 yılında Atina yönetimine girdi. Fakat gittikçe güçlenen Atina'nın nüfusunun günden güne artması ayrıca Trasibulos'un deniz birliğini yeniden kurması (M.Ö.389) Persler'e karşı isyan eden Kıbrıs ve Mısır halkının Atina tarafından desteklenmesi siyasal durumu değiştirdi. Atina'ya olan yardım ve bağımlılığı sona eren Pers İmparatorluğu Sparta ile birleşme çareleri aradı. Persler'den yüklü miktarda para alan Spartalılar mükemmel bir donanma yaptılar. Bu suretle donanma Çanakkale Boğazı'nı kapatıp Gökçeada'yı işgal etti. Atina bu durum karşısında çok zor bir durumda kaldı. Barış çarelerini araştırmaya başladı. Spartalı ünlü devlet adamı ANTIALKIDAS, Pers Krallığı ile Yunan Şehir Devletleri arasında süresiz barış isteğiyle girişimde bulundu. Böylece Yunan Şehir Devletleri arasında süresiz barış sağlandı. Tarihe 'Kral Barışı' olarak geçen barış antlaşmasıyla Persler Yunanlılar üzerinde hakimiyet kurdu. Gökçeada hariç tüm adalar Persler'e bırakıldı. Atina'nın ısrarla Persler'den Gökçeada'yı istemesi dikkat çekicidir. Atina'nın bu konudaki ısrarı, boğaz trafiğini kontrol etmek ve ticaret yollarını güvenceye almak istemesinden kaynaklanmaktadır. İşte Persler; Yunan Şehir Devletleri'nin egemenliklerini ciddi biçimde tehlikeye düşürmekle kalmıyor, bunu uygulama noktasına getiriyordu.

ROMALILAR DÖNEMİ

    Gittikçe güçlenen Roma İmparatorluğu kuvvetli donanması sayesinde bütün Ege adalarını ele geçirmişti. Atina Devleti'ne bağlı olan Gökçeada M.Ö.215-168 yılları arasında 47 yıl süren Makedonya Savaşları sonunda el değiştirdi. Roma Cumhuriyeti bütün Makedonya'yı ve Gökçeada'yı işgal etti. Gökçeada artık Roma Cumhuriyeti'nin vergi veren eyalet dışı topraklarından biriydi. Sezar'ın ölümüyle parlak yıllarını kaybeden Roma Cumhuriyeti, Oktavianus ''İmperium'' Yetkisi verdi. (M.Ö.220) Böylece imparatorluğun en parlak anıları yaşanmaya yeniden başlandı. Roma'nın büyümesi Marcus Aurelius'un ölümüyle (M.S.180) kadar sürdü. İktidar kavgaları dış saldırılar İmparatorluğu ikiye böldü. Gökçeada nasibini, Doğu Roma İmparatorluğuna bağlanarak aldı. Mevkii itibariyle tüm Roma gemileri Ada üzerinde söz sahibiydi. Batı Roma İmparatorluğu halkının katolik olmasına karşılık, Doğu Roma İmparatorluğu Ekser ortodokstu. Gökçeada ruhaniyet açısından İstanbul Patrrikliğinden önce Atina Metropolitliğine bağlıydı. Daha sonra Fener'e bağlandılar. Ada'daki ibadethane ve manastır sayısındaki çokluğun sebebi Katolik baskısından kaçan Ortodoks Rumların, Ada'nın ıssız kesimlerine sığınıp, dini yaşantılarını sürdürmeleridir. Bu durum Ada halkının ilk çağlardan beri her gelen rüzgara göre yön değiştirmesine ikili oynamasına yol açmıştır. Gökçeada zaten Hıristiyan dünyasının iki ayrı kutbuna dahil olmuş bir tarihi Adadır. Değişik ülke iktidarları devrinde yakılıp yıkılan Ada, en müreffeh anlarını Osmanlı Yönetiminde yaşamıştır. Çünkü Osmanlı, Adayı bir vakıf olarak görmüştür. 5 asırlık güzellik buradan kaynaklanır. Ada'nın Bizans hakimiyetine girmesinden sonra keyfi birtakım uygulamalar olmuş, bu yüzden de halk Bizans yönetiminden soğumuş, adeta Osmanlı yönetimine kucak açmıştır. Osmanlı yönetimini bizzat çağıran yine ada halkıdır. Ada halkı zaten her gelen kuvvete bağlılıklarını sunuyor, daha iyi bir idare ihtimali doğarsa hemen onu adaya davet edip bağlanıyordu. Gökçeada halkının bu tip tavırları önce Bizans'ın daha sonra Osmanlıların canını sıktı. Her iki devlet uzun süre bu sorunla uğraşmışlardır. Bizans'ın can çekiştiği dönemlerde dönüşümlü olarak, Ceneviz ve Venediklilerle yönetilen Ada imar yönünden epey geri kalmıştır. Halkın yüksek vergi isteyen Bizanslı vergi memurunu Ada'dan kovması, mahalli yöneticileri kendi kendine seçmesi, onların Bizans nezrinde asi olmasına yetmiştir. Aynı şekilde Fatihe bağlılıklarını sunarken Ada'ya Papa yönetimini davet ederek ikili oynamışlardır. Ancak bu durum Fatih tarafından çözüme kavuşturulmuştur.

VENEDİKLİLER DÖNEMİ

    Venedik Cumhuriyeti 15. Yüzyılın en zengin devletlerinden biriydi. Deniz ticaretinde elde ettiği üstünlük, onu tartışmasız en güçlü devlet haline getirmişti. Bütün kolonilerinde, deniz Filosu sayesinde, tam bir hakimiyet kuran Venedik, yol ağızlarındaki tüm muhkem mevkileri ele geçirmiştir. Gökçeada'da Venedik için böyle bir özellik taşıyordu. Gökçeada Venedik Cumhuriyeti için çok önemliydi. Çanakkale ticaret yollarının güvenliği tamamen bu Ada'nın elindeydi. Venedik'in Gökçeada'yı eline geçirdiği yıllardaki deniz gücü şöyleydi. Küçük gemi 3000 adet büyük gemi 300 iri gemi 300 mürettebat 36.000 kişi tersanede çalışan 160.000 kişi. Donanmayı yeniden yapabilmek için 6 ay kadar kısa bir zamana ihtiyaç vardı. Bu yıllarda Venedik, ticaret geliri ve donanma bakımından olduğu kadar refah açısından da üstün durumdaydı. Venedik Cumhuriyeti hayati önem taşıyan Gökçeada için pek çok tedbir almıştı. Ada'ya verdiği önem, Osmanlı Devleti'ne bile kafa tutmasından anlaşılıyordu. Nüfusu 190.000 olan Venedik ihtiyacının çok üstünde gelir elde ediyordu. Yüz binlerce insanın yaşadığı kolonileri sömürerek en zengin devlet unvanını kazanmıştı. Osmanlılarla yaptıkları savaşlar sonucu elinden çıkan Karadeniz kolonilerinden yıllık kaybı 170.000 düka altınıydı. Bu miktar daha sonra iyice artmış ve Venedik'in mali açıdan çökmesine sebep olmuştur. Gökçeada Venedik için ikmal yükleme ve vergi kaynağıydı. Muhtelif yerlerden gelip Ada'ya uğrayan ticaret gemileri bir anlık istirahat için Ada'ya uğrar ve memurlarına rüsum öderdi. Bu önemli bir gelir tutardı. Bu günde varlığını sürdüren Tuz gölü, önemli bir gelir kaynağıydı. Tuz; eski çağlardan beri, aranan ve zor bulunan bir maddeydi. Bazı devletlerin sırf tuz yüzünden başının ağrıdığı görülmüştür. Nitekim, Venedik Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti adadaki tuz hasılatı yüzünden, ihtilafa düşmüşlerdi. Venedikli yöneticiler, Ada'dan elde ettikleri meskun yerleri yine yerli halka kiralıyorlardı. Venedik'in Gökçeada halkı için aldığı ''ticaret haricinde bir işle meşgul olma'' kararı halkın maddi durumunu zayıf tutuyordu. Yine liman ve sebze meyve gelirleri Ada halkının kullanamadığı kaynaklardandı. Halbuki Ada; 1470 yılında Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesinden 1912 yılına kadar, maddi ve manevi destek görmüş, zenginleşmiştir. En başta; halkın Katolik baskısından kurtarılıp özgür hale gelmesi ve Ada içinde tüketilen sebze meyvenin yine Ada içinde üretilmesi esas alınmıştı. Diğer ülkelerde olduğu gibi ırk, dil, inanç baskısı olsaydı, onlar üzerinde bir baskı yapılsaydı, bugün Ada kendi inanç, dil ve ırkının hasletlerini taşıyan bir toplum kalmazdı. Halkın sadece cülus törenlerinde sunduğu hediyeler olurdu ki bu her zaman geçerli değildi. Osmanlı Devleti'nin Gökçeada'yı almasıyla, Venedik Hıristiyan birliğini kurmaya teşebbüs etti. Venedik iktisadiyatı ve ekonomisi mahvolmak üzereydi. O sıralarda adaletli Osmanlı Yönetimi bir çok devlet ve şehirde tercih sebebiydi. Osmanlı'yı ülkelerine davet eden şehirler, anahtarlarını gelip cihan padişahına sunuyordu. Bu sırada Gökçeada Beyi, Patrikhane'ye gitme bahanesiyle Ada'dan ayrılıp, Fatih Sultan Mehmet Han'a bağlılık sundu. Dünyanın en zengin devleti olan Venedik, Gökçeada gibi hacimce küçük ancak stratejik açıdan büyük bu Ada'yı kaybetmekle, ekonomik krize gireceğini biliyordu. 1467 yılında Venedik Amirali KANALİS 26 kadırga ile Enez'e geldi. Oradan Gökçeada'ya gelerek Ortodoks Rumları Katolikliğe geçmeye mecbur etti. Hayale gelmeyecek işkencelerle kadın ve kızların namusunu kirletti. Ancak dağlık iç kesimlere çekilenler kurtarılabildiler. Venedik'in bu baskısı karşısında bir heyet Gökçeada'dan İstanbul'a giderek görüşmüş ve Gökçeada'nın adaletli Osmanlı yöntemine alınmasını rica etmiş, huzur ve sükunu temin etmesi için Padişahı iknaya çalışmıştı. Bu arada Venedik, artan Osmanlı baskısı karşısında, barış için bir öneri ileri sürdü. Öneriye göre Gökçeada ve Semadirek Adası Venedik'e bırakılacaktı. Osmanlı Devleti bunu kabul etmedi. Cevaba kızan Venedik, Enez ve Gökçeada'yı tahrip ve yağma etti. (1470) O dönemde, Rum Mehmet Paşa'nın Veziri Azamlığı sebebiyle Osmanlı Padişahı Ada'yla yekinen ilgilenmeye başladı. Bu arada Venedik Bey'i bin kadar Rum'u boğazladı. Bir o kadarını Ağrıboz'a götürdüler. Rumlar'ın bu acınacak durumlarına Osmanlı Devleti seyirci kalamadı. İstanbul'daki Gökçeada heyetleri de sürekli uğraşıyordu. Rodos seferi adıyla hemen hazırlıklara başlayan Osmanlı Devleti'nin asıl amacı Ağrıboz'da tutuklu iki bin Rum'u kurtarmaktı. Ağrıboz'a giden Donanmayı Hümayun, Rumları ve Türkleri kurtardı. Ada'da coşkuyla karşılanan Türk ordusu sevince vesile oldu. İki bin Rum uğruna açılan sefer için, 300 gemi hazırlanması takdire şayandır. Ganimet imkanının olmadığı bu seferde, 5.500 şehit verdiler. 30 kadırga da telef oldu. Savaşın seyri şöyle oldu; Venedik donanma amirali 80 parça gemiyle adayı topa tuttu. İkinci Osmanlı saldırısında 20.000 Venedik'li öldürüldü. Kalenin topçu kumandanı Tomaso Osmanlılarla anlaşarak kalenin toplarını imha edecekti. Kale kumandanı Pol Erico olayı haber alarak Tomao'yu boğdurdu. Bu arada Osmanlılarca esir alınan Venedik'li bir kişi Osmanlı tarafını tutup bir işaretle Venedik saflarına geçti. Venedik komutanına, tesadüfen Otağ-ı Hümayun'dan geçerken Osmanlıların 4 gün sonra sefer yapacağını duyduğunu söyler. Göstermelik bir hazırlık yapan ordu beklenenden önce saldırıp birden kaleyi alır. Bundan sonra kale 600 yıl idaremizde kaldı. Venedik'in bu yenilgisi Avrupa'da büyük teessür uyandırmıştı. Rumların kurtarıldığını dikkate almayan Avrupa Osmanlı'yı protesto etti. Napoli Kralı Ferdinand, 4 eylül 1470 tarihinde Fatih'e yazdığı mektupta ''Venedikliler'' yanında Türklere karşı savaşacağım ve Papa'nın kuracağı haçlı kuvvetlerine katılacağım' demiştir. Bu arada Osmanlı ülkesindeki Rumlar bayram ediyorlar, Osmanlı'ya bağlılıklarını sunuyorlardı. Katolik baskısı ve Venedik zulmü sona ermişti. Rumlar huzur içinde yaşadıkları Osmanlı'ya bağlı olan bu adaya tecavüz edilemeyeceğini biliyorlardı. Ancak kısa bir süre sonra ihanet eden Ada Rumları, Papalığı Ada'ya davet ettiler. Osmanlı yönetimi buna rağmen Rumları affetti.

CENEVİZLİLER DÖNEMİ

    Ada'da çeşitli kavimlerin içinde Cenevizliler'in hakimiyeti de görülür. Limni adasıyla birlikte Gökçeada, Taşoz ve Bozcaada Gateluzi denilen Cenevizli ailesinin elindeydi. Deniz katalanları denilen korsanların tasallutundan Ege adalarını kurtaran Gateluzi ailesine veren Bizans İmparatoru Yuannis; daha sonra adaları geri alamadı. İstanbul'u Türkler'in fethettiği zaman Gökçeada'yı da yine bu Cenevizli Gateluzi ailesinden iki kardeş idare ediyordu. Bunlar Sultan II. Murat zamanında Baltaoğlu Süleyman Bey tarafından yapılan tazyik üzerine senede 4.000 düka altın vermeyi kabul etmişti. 1455 ve 1459 'da Dominik adındaki büyük biraderini öldürüp idareyi eline alan Nikürezüs bir tarafta Osmanlılara bağlı görünüyor;diğer tarafta Latinlerle gizlice pazarlık ediyordu. Osmanlı sahillerini yağmalayan korsanlar, Gökçeada'ya giderek saklanırlar ve himaye görürlerdi. Bunun karşılığında Gökçeada Beyi'ne pay ayırır ve mal verirlerdi. Bu arada Gökçeada Beyi Latinlere mal vererek onlarla anlaşır; Papa'ya hediye yollayıp gönlünü alırdı. Kısaca 15. Yüzyılda Gökçeada Bey'i denge politikası takip ediyordu. Bu durum Ada'nın Osmanlılar tarafından fethiyle sona erdi. Zira Ada halkı bu kaypak politikanın sonucunu; korsanlarca mallarının yağmalanması ve ırzlarına tecavüz edilmesi şeklinde gördü. Bir müddet sonra Ada'ya Latin askeri bile getirildi. Hadım İsmail Paşa; 150 parça gemi ile derhal Ada'ya geldi. Ada'da bulunan papa donanmasının Gelibolu'ya gitmesi üzerine tekrar Ada'ya geldi. Ancak savaş kazanmış bir ordu gibi gururla tekrar geldiği adada coşkulu bir şekilde karşılandı. Osmanlı'ya tekrar müracaat eden Nikürepüs; eski statüyü talep etti; af diledi. Hamiyetli Osmanlı yönetimi bunu kabul etti. Ancak bir süre sonra Nikola; tekrar ikili oynamaya başladı. Bu yüzden Osmanlı yönetimini bıktırınca Ada'nın kesin fethedilmesi kararlaştırıldı. 1470 Sırbistan seferinden sonra Enez; Gökçeada ve Semadirek Bey'i olan Cenevizli Doryos ile hükümet idaresinde şeriki olan yengesi arasında ihtilaf çıktı. Haksızlık yapılan kadın Osmanlılara müracaatla adalet istedi. Gökçeada Bozcaada ;Limni aslında Bizans'a aitti. Cenevizli Gatelozia ailesi; İmparator Yuannis Paleolog'la iyi ilişkiye girmiş ve kız kardeşiyle evlenmiştir. Cenevizli Doryos, Ada'nın Osmanlı fetih bölgesinde olması nedeniyle, tehlikeyi bertaraf için Osmanlı'ya hediyeler veriyordu. O dönemde güçlenmeye başlayan Türk donanması civar yerleri kolayca fethetmiştir. Bu suretle havalinin korsan tehlikesinden uzak kaldığı görülür. DORYOS Paladimir, adındaki Enez beyinin küçük oğlu olup, babasının ölümünden sonra vasiyet mucibince, Enez ve Adalar'la birlikte Gökçeada, biraderinin karısı ve oğlu tarafından müştereken idare edilecekti. Fakat Doryos yeğeni ve yengesini adadan kovmuş ve iktidara tek başına sahip olmuştu. Kadın da bu yüzden Osmanlılara müracaatla adalet istemiştir. Doryos'un bu haksızlığı ve kadının hak talep etmesi Osmanlılar'ı bu konuya eğilmeye mecbur etti. Halkın Doryos'tan şikayeti işin cabasıydı. Doryos'un tuz üretimini de tekeline alması ve Osmanlıların payını vermemesi olayı kızıştırdı. Enez'de bulunan Doryos, padişah 'ın karadan donanmanın denizden tazyikiyle sıkıştırıldı. Hemen Semadirek'e kaçan Doryos için, Padişah kadırga gönderdi. Gökçeada fethedildi ve Doryos, Edirne'ye sürüldü Ancak yeni verilen beyliğin başına giderken yolda, muhafızları öldürüp kaçtı. Bir müddet sonra tekrar gelip af ve bağlılık diledi. Ancak Fatih Sultan Mehmet Gökçeada'nın yönetimini tarihçi Kritovulos'a teslim etti. Yıllık bir vergi alınan Gökçeada Osmanlı içinde özel yer mahiyetindeydi. Gökçeada 1467 yılında Venedik istilası gördüyse de, 1468 senesinde Ada'dan sürüldüler. Ada üzerindeki Ceneviz Osmanlı mücadelesi İstanbul'un fethi ile tamamen hızlandı. Cenevizliler'in elindeki Karadeniz ticareti ve kolonilerin güvenliği, İstanbul ve Çanakkale Boğazı'nın güvenliğine bağlıydı. İstanbul'un Türklerce Fethi ile birlikte bir tek Çanakkale ve Adalar Bölgesi Ceneviz güvenliğini sağlıyordu. Ancak 1470 yılından sonra kesin Osmanlı Hakimiyeti tesis edildi. Gökçeada üzerindeki hakimiyetini kaybeden Cenevizliler, boğazlar ve Karadeniz ticaretini de kaybettiler. Hatta XVI. ve XVII. asırda ancak Fransız bayrağı ile Osmanlı limanlarına girebiliyor. Serbest ticaret yapıyorlardı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu donanmasının kemale erdiği bir zamanda Ceneviz ve Venedik ortadan silindi.

OSMANLI DÖNEMİ

    Gökçeada Bizans'ın son anlarını yaşadığı yıllarda, Cenevizli Gateluzi ailesinin elindeydi. Tahtta bulunan I.Murat'ın gayretleriyle Osmanlı donanması gittikçe güçleniyordu. Türkler'in fütuhatını endişeyle takip eden Gökçeada'lı Gateluzi ailesi bir yandan Bizans ve Venedik'e öbür taraftan Papa'ya hediyeler gönderiyor, bağlılık sunuyordu. Osmanlıları da ihmal etmiyor, cülus törenlerine hediyeler yolluyordu. Ada'nın tüm bu devletler açısından önemi aşikardı. Bizans'ın açık durabilmesi için Çanakkale Boğazı'nın açık olması, dolayısıyla, Hıristiyanları Katolik yapabilme hayalindeydi. Venedik ve Ceneviz açısından boğazların kapanması demek, milyonlarca Düka altınlık ticaretin sona ermesi ve bu devletlerin Karadeniz kolonisi ile Glata'daki 14. Mıntıka kolonisini kaybı anlamına geliyordu. Osmanlı Devleti ise, Gelibolu'da kurduğu dershane ve askeri üssü korumak ve boğaz trafiğini denetlemek,Venedik ve Ceneviz'in kaynaklarını kesmek, Katolik baskısındaki Rum halkın şikayet ve sıkıntılarını hafifletmek için Gökçeada diyordu. Fatih sultan Mehmet'in tüm Hıristiyan tebanın mal ve can güvenliğini garantilediği günlerde Gökçeada'da halk telaş içindeydi. Büyük göç hazırlıkları yapıldı. Bunun sebebi, İstanbul savunmasına katılmış birleşik Papa kuvvetleri kaçarken Ada'ya uğramışlar ve Türklerin İstanbul'da büyük katliamlara giriştiği yalanını uydurmuşlardı. Katliamdan korkan halk varını yoğunu bu tefeye vererek güya canını kurtardı. Geriye kalanlar ise İstanbul'dan dönen heyetin söylediklerini dinleyince akıllandılar. Zira Türkler diğer Hıristiyanların aksine sonsuz inanç ve fikir özgürlüğü bağışlamış yok olmaya başlayan Fener patrikliğini itibarlı başlayan konuma getirmiştir. Ada'yı Tarihçi Kritovulos'a teslim eden Fatih bir süre sonra Papa'nın Ada'ya davet edilmesi ve yönetimi devir teklifi karşısında ikili oynayan bey'e Ada'nın fethini emretti. Kritovulos erken davranıp Hamza Bey'e başvurarak aman diledi. Hamza Bey'in araya girmesiyle Fatih Kritovulos'u affetti. Bu arada Osmanlı sahillerini vurup Gökçeada'ya sığınan korsanların haberi Fatih'e iletildi. Onlara Gökçeada Beyi yardım ediyordu. Donanma reisi Has Yunus Bey'e verilen görevle, adaların fethi emredildi. Has Yunus Bey sefer yapıp savaşsız Adaları aldı. Hadım İsmail Zağanos Paşa Yakup Bey, Hamza Bey hem Gelibolu Sancakbeyi olmuş, Hem donanmaya komuta edip boğaz trafiğini denetlemiştir. Bu ahitnamenin muhtevasında Fatih, Rumların her türlü örf, adet, inanç vs. hasletlerinde serbest olduklarını mal, can, namus güvencesi verdiğini, onları tamamen kendi koruması altına aldığını, dini peygamberi, Kur'anı, çocuğu ve kendi başı adına yemin ederek söylüyor. Osmanlı donanmasının,Venedik ve Papa donanması karşısında etkili olmadığı ancak, Venedik'le 16 yıl süren deniz savaşlarında Osmanlı denizcilerinin yetiştiği görülür. Bu ana kadar Türk derya Beyleri yeni gelişen donanmayı tehlikeye sokmamışlar ve ihtiyatlı hareket etmişlerdir. Bir yandan donanmayı güçlendiren Osmanlılar, bir taraftan da Gelibolu'ya üs kurmak, Çanakkale ve Adaları tahkim ile meşguldü. Kilitbahir ve Sultaniye isimli iki kale bu devirde yapıldı. Türk idaresinde yaşayan Gökçeada halkı ve beyi Kritovulos. Despot'a bir mektup yazarak, Gökçeada'yı ele geçirmenin tam zamanı olduğunu bildirdi. Müşterek papa donanması Papa Kalikst'in himayesinde Kardinal Kui İskarampa kumandasında l457 baharında TAŞOZ'U işgal etti. Lui İskarampa, Osmanlı donanmasının geldiği haberini alınca, Gökçeada'ya geldi. Ancak uyanık Kritovulos Latinleri şehre sokmadı. Onlara hediyeler verip Ada'da latin hakimiyetini istemediğini söyledi. Davet üzerine gelen bu insanlar şaşırdılar ve çareyi geri dönmekte buldular. Acele olarak Limni ve Semadirek'teki muhafızları esir alıp İtalya'ya götürdü. Rodos şövalyelerini vekil bıraktılar. Kurtarıp halka ihsanlarda bulundu. Ancak Osmanlı yönetimi bunu reddedince intikam için iki bin Türk ve Rum'u katletti. Binlerce esir aldı. Esirlerin kurtarılması için Donanmay'ı Humayun hazırlandı. Yapılan savaşta 5.500 şehit verildi. 30 kadar kadırga telef oldu. Matyus Korven idaresindeki Venedik kuvvetleri Kalamatay'a çekildiyse de orada Türkler 'den ehemmiyetlice darbe yedi. Alınan esirler Gelibolu'ya gönderildi. Deniz kuvvetleri komutanı Orasto Gustinyanı'nin yerine tayin edilen Loredodo, Gelibolu'ya vurmak istediyse de cesaret edemedi. Onun da yerine geçen Viktor Kapoile, Gökçeada 'ya gelip adayı işgal etti. Venedik'in Osmanlılar karşısında sürekli başarısız olmasından dolayı barış teklifi yaptılar. Mahmut Paşa'nın tekrar Gökçeada'ya gelmesiyle beraber adayı boşalttılar. Venedik 'in sulh yapmak isterseniz gidin ve iyi düşünün dedi. Bu ret cevabını sinirlenen Venedik taarruza geçti 40 kadar gemi ile Gökçeada'ya gelip Ada'yı ilhak ettiğini açıkladı. Turhan Bey oğlu Ömer Bey az bir kuvvetle Venedik kuvvetlerini yendi. Bir çoğu esir edilip gemileri yakıldı. Nikola Kamapel bir fırsatını bularak tekrar Ada'ya gelip kadın ve erkek ahaliden bir kısmını gayr'i insani muameleye maruz bıraktı. Türk tabiiyetine giren Rumlar tebdil'i kıyafet etmemiştir. Hatta Türkler 'in dokunmaktan hürmeten çekindiği Rum ahalinin ırzına geçtiler. Halkın tüm mal varlığına el konuldu. Osmanlı donanmasının gelip halkın acınası halini görmesiyle, Hazine'i Hassa'dan zararları tanzim edildi. Bu hadise Fatih'in Ada halkına verdiği ahitnamedeki koruma ve kollama görevini hakkıyla yerine getirdiği gösterir. Halbuki Osmanlı yönetiminden önce de Ada Venedik zulmüne maruzdu. Velhasıl Osmanlı yönetiminin varlığıyla Ada halkının Venedik zulmü görmesinin bir alakası yoktur. Devlet hazinesine de gelir getirmeyen Ada'nın hazinece verilen ıslah parası adanın imarı için harcanırdı Vakıf arazisi haline getirilen adanın mal varlığını muhafaza ve arttırma esas alınmış, bu suretle Ada 16 yüzyıl ile 20 yüzyılda kadar refah içinde yaşamıştır. Bugün bile adanın eski refahından bahsedenlerin bunu gözden kaçırmaması gerekir. Eğer Ada'dan Venedik veya Ceneviz gibi vergi alınsaydı, mali külfet yüklenseydi, bırakın Ada dışına mal ihracını, iç ihtiyaca bile kafi gelmezdi.

YAKIN TARİHİMİZDE GÖKÇEADA

    Osmanlı Devleti'nin son zamanlarda hızla toprak kaybetmeye başlaması sonucunda, Gökçeada'da özellikle İtalyanlar'ın ve Yunanlar'ın gözü vardı. Balkanlarda aldığımız üst üste yenilgilerin ardından, Gökçeada Osmanlı topraklarından ayrılmış oldu. Bir müddet İtalyanlar ve Yunanlıların hakimiyetini yaşayan Ada, Lozan'da Ege Adalar'ı (12 ada) ile birlikte telakki edilmişti ve neredeyse diğerleri gibi, Yunanistan'a verilecekti. Yunanistan'ın savaş tazminatı ödememesine karşılık, Gökçeada Türkiye'ye bırakıldı. 22 Eylül'de adaya gelen Türk heyeti adayı resmen teslim aldı. Türk heyeti içerisinde mülkiye müfettişleri Kadri ve Avni Bey ile Teğmen Nevzat komutasında 45 jandarma eri mevcuttu.


    Gökçeada Osmanlı Devleti'nin engin hoşgörüsü içinde varolmuş bir ırklar harmonisini yaşamıştır. 1457'den itibaren her kavimden insan huzur içinde yaşamışlar, çalışmışlar, sevinmiş ve makam sahibi olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet zamanında vezir olan Rum Mehmet Paşa rum ahaliden bakan ve başbakan olanlara en güzel delildir. Günümüzde Gökçeada Rum ahalinin yanı sıra, güzel Anadolumuzun çeşitli yörelerinden gelmiş, Ispartalı, Çanakkaleli, Muğlalı, Burdurlu, Samsunlu, Siirtli, Diyarbakırlı, Trabzonlu insanlarımızı barındırmaktadır. Değişik yöre insanları Ada'lı olmanın verdiği duyguyla birbirlerine daha fazla bağlıdırlar.

TARİHİ YERLER VE ESERLER

    Gökçeada tarihinde hakimiyet sürmüş devlet kalıntıları Ada'ya serpiştirilmiştir. Bunların en önemlisi, Çınarlı Ovasındaki 5 bin yıllık Höyüktür. Aydıncık'taki kaya mezar ile Kaleköy'de bir evin arkasında bulunan lahit mezarlar çok ilginçtir.

    Kaleköy'de, Cenevizlilerden kalma bir kale kalıntıları vardır. Kapıkaya mevkiinde  Şeytan Kayalıklarında Eski bir kale kalıntısı da bulunmaktadır. Güzelcekoy'da İngilizler 'in kullandığı  Birinci Dünya Savaşından kalma Karargah ve baraj gölü kalıntıları ve denizdeki batıklar ilginçtir.  Osmanlılardan kalma çamaşırhane, top ve evraklar bulunmaktadır.

    Denizlerde bir çok eski batık ve amfora bulunur. Eski dokuma tezgahları, halı tezgahları, Fıçılar, ahşap eşyalar, koruma altındadır. Roksados mevkiinde, belki de dünyanın en eski barajlarından birinin kalıntıları bulunmaktadır.

    Tepeköy'ün Thameni'de ''gömülmüş yer'' bulunan arkeolojik kalıntılar. Yeni mahallenin üstünde, Kefaloz'da, Tepeköy'ün Balidosta, Zeytinliköy'ün Araşia ve Krioneroda, Dereköy'ün Pirğosta ve tabii Kastro'da (Yukarı Kaleköy) muhtelif arkeolojik kalıntılar bulunmaktadır.

 

GÖKÇEADA'NIN COĞRAFİ YAPISI

    Gökçeada 285.5 km.² lik bir alan üzerindedir. Çevresi 46 deniz mili olup, boy ve en olarak 16 x 5  deniz mili boyutlarındadır. Gelibolu Yarımadası'na 11, Limni'ye 10, Semadirek Adası'na 12 mil uzaklıktadır. Ulaşım için en yakın yer olan, Kabatepe Limanı'na 14 mil uzaklıktadır.

    Coğrafi yapısı çevre adalardan oldukça farklıdır. Tek bir dağdan oluşan Semadirek ile tek bir ovadan oluşan Limni'ye karşın, tepelerin ve ovaların birbiri ardınca sıralandığı ilginç bir yapısı vardır. Gökçeada genelde engebeli bir yapıya sahip ve volkanik kütlelerden oluşmuştur. Gökçeada'nın % 77'si  dağlık, %12'si  engebeli  ve %11'i de ovalık alandan oluşmuştur.

    Ada'nın en yüksek noktası Doruktepe 673 metredir. Volkanik bir yapı hakim olmasından dolayı Dev Kazanları, Sualtı Mağaraları, Lav kayaları ve ponza taşları Ada'da çokça bulunmaktadır.

    Ada'da yaklaşık 1500 hektar ekilebilir arazi, 1900 hektar bağlık, 4000 hektar mera, 8000 hektar ormanlık arazi bulunmaktadır. Karışık olarak toplam 20.000 hektar alan bulunmaktadır. Kullanılamayan arazi %30 dur ve bu duruma göre Gökçeada'da kullanılabilir arazi Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. Ada 'da 5 adet gölet bulunmakta ve su kaynakları açısından Ege'nin en zengin adasıdır.

    İklim, Akdeniz ve Karasal İklim arasında sıkışmıştır. Kar ve don ender olarak görülür. Bahar ayları yağışın en çok olduğu aylardır. Gökçeada rüzgarlara açık  bir konumdadır ve genellikle Poyraz ile Lodos rüzgarları etkindir.

    Bitki örtüsü ise, çam ormanları, makilik, ve zeytinlikten oluşmaktadır. Rüzgara açık alanlarda da geven dikenleri mevcut olup, Ada'nın erozyon dengesini sağlamaktadır. Bitki örtüsü ise çok ilginçtir; Akdeniz, Karedeniz, Ege ve Karasal iklim bitki örtüsü bir arada görülür. Bu açıdan da bakıldığında her türlü ürünün alınabileceği bir yer olarak göze çarpar.

RAKAMLARLA İKLİM ÖZELLİKLERİ

 

Yıllık ortalama yağış miktarı : 791.5 mm.
Yıllık nem oranı ortalaması : % 68.5
Yıllık ortalama sıcaklık derecesi : 16.3 cg.
Yıllık maksimum sıcaklık ortalaması : 20.6 cg.
Yıllık minimum sıcaklık ortalaması : 12.7 cg.

    Gökçeada suları bakımından da şanslı bir Ada'dır. Dünya'nın sular bakımından en bol suyu olan dördüncü adasıdır. Ada'da dört adet baraj  göleti ve bir adet de tuz gölü bulunmaktadır. Ada'da devamlılık gösteren akarsular bulunmaktadır, ama su seviyeleri çok düşüktür. Baraj gölleri, sularını  yeraltı kaynaklarından sağlarlar. Tuz Gölü (Lagün Gölü) denize çok yakındır, kışın denizle birleşmekte ve yazın suların kurması ile tuz elde edilmektedir. Şifalı siyah çamur bu gölün alanı içindedir.

    Deniz suyu Karedeniz kökenli, olup tuzluluk seviyesi çok azdır. Kuzey sahillerde tuzluluk iyice azalır. Deniz içinde çok miktarda, sualtı kaynak suları (sıcak ve soğuk) çıkmaktadır. Karada mağara sayılı sayıda olmasına karşın denizde bir çok mağara bulunmaktadır.


 

Bugün 8 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol